İranlı aktivist Negar Kolkar: Sorunun temel kaynağı dinci diktatörlük

İranlı genç kardın Mahsa Amini, 16 Eylül 2022 tarihinde, ‘başörtüsü kurallarına uymadığı’ gerekçesiyle ‘ahlak polisi’ tarafından gözaltına alınmış ve karakolda hayatını kaybetmişti. Bu olay ülkede geniş çaplı protestoların başlamasına yol açmıştı. Hem İran’da yaşanan bu gelişmeleri hem de toplumsal cinsiyet eşitliğini İranlı aktivist Negar Kolkar’la konuştuk. Kolkar, “Hakları engellenen her bir kadın kendisi için ayağa kalktığında ve her bir birey ‘Din Diktatörlüğü’ne hayır dediğinde daha da güçleniyor ve özgür bir dünyaya daha çok yaklaşıyoruz” diyor.
Röportaj: RESUL HÜSEYNZADE

Negar Hanım, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Siz uzun süredir hem aktivist hem de bir öğretmen olarak kadın hakları konusunda mücadele veriyorsunuz. Bu mücadeleye geçmeden önce Negar Kolkar kimdir, biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

İranlı aktivist Negar Kolkar

Öncelikle davetiniz için ben teşekkür ederim. Bu konuya olan ilginiz ve İran’daki kadın mücadelesinin daha çok duyulmasına destek olduğunuz için minnettarım. Kendimden bahsetmek gerekirse, 47 yaşında ve iki çocuk annesi bir kadınım. Yüksek lisans sonrasında İran’da 10 yıl akademisyen olarak üniversitede dersler verdim. Daha sonra ailemle beraber Kanada’ya taşındım. Kanada’ya taşınmak benim için büyük bir adım ve dönüşüm olmuştu. Bu yüzden hayatımı Kanada’ya gelmeden önce ve Kanada’ya geldikten sonra diye ikiye ayırdım. Taşındıktan sonra Çocuk Gelişimi üzerine eğitim aldım ve çocuklarla çalışmaya başladım. Bir hayat felsefesi olarak öğretmenlik ve özellikle çocuklar benim için hep çok değerliydi. Tüm bunların dışında kendimi bildim bileli hayatım bir mücadele içinde geçti. Hep kendim ve diğer kadınların hakları için harekete geçtim ve sesimizi duyurmaya çalıştım. Yani hem kendi haklarımı hem de tüm insanların haklarını savunan bir aktivist olduğumu söyleyebilirim.

Ailenizin de size birçok konuda örnek olduğundan ve çocukluğunuzdan itibaren destek olduklarından bahsetmiştiniz daha önceki sohbetlerinizde. Kadın hakları mücadelesinde aileler nasıl bir rol ve önem taşıyor, kendinizden örnekler vererek anlatabilir misiniz?

Benim gibi annem ve babam da akademisyenlik yapmışlardı. Birçok konuda bilgili ve oldukça kültürlü bir ailede büyüdüğüm için çok şanslıydım. Ailemin her şeyden daha önemlisi bana verdiği şey aktivistlik ruhuydu. İran’da baskı rejimi olmasına rağmen evimizde her zaman bir demokrasi ve özgür düşünce havası hâkim olmuş, ailem fikirlerime bir birey olarak saygı duymuş ve desteklemişlerdi. Her ne kadar sistemin zorlukları dışarıda beni çok etkilemiş olsa da aile içinde gelişmem için imkân sağlanmıştı. Bu yüzden çocukların kendi haklarını koruması için ailelerin her zaman onlara destek olması ve onları duyması gerektiğini söylerim. Çocuklar aileden başlayarak sorgulamaya, kendi düşüncelerini söylemeye ve bazen istemediklerini yapmamak konusunda özgür olmaları gerekiyor. Ortadoğu’da maalesef iyi çocuk anlayışı tüm sözleri dinleyen ve asla karşı çıkmayan çocuktur. Fakat çocuklar böyle büyütülürse yarın baskılara da boyun eğer ve körü körüne diktatörlerin peşinden giderler. Yani aileler bu konuda çok büyük bir sorumluluk taşıyorlar, aile içinde bir demokrasi ortamı yaratarak çocukları hayata hazırlamaları gerekiyor.

Öğretmensiniz ve zamanınızın büyük bir kısmını çocuklarla geçiyorsunuz. Sizce çocukların kadın hakları mücadelesinde rolü nedir, onlar bu konu hakkında ne düşünüyor? Çocuklara bu konuları nasıl anlatmalı ve bilinçli insanlar olmasını sağlamalıyız?

Çocukluk süreci hayatın en hassas ve önemli zamanlarıdır. Nasıl ki bir fidan daha küçükken ona yön verir ve ilgilenirseniz, verimli bir ortam oluşturursanız o fidan yarın büyür ve tüm fırtınalara karşı güçlü bir ağaç olur. İşte verdiğim örnekteki gibi çocuklara küçüklükten itibaren özgür düşünce ve insan olma bilinci öğretilirse, yani insan olmanın değeri anlatılırsa, saygı ve sevgi ortamı oluşturulursa ileride eşitsizlik gibi bir sorun da olmaz. Çünkü insan olmaya duyulan saygı ve değerler bilgisi sayesinde çocuklar hiçbir fark gözetmeden herkesin eşit olduğunu anlar ve adaletsiz kararlar almaz. Bu en baştan kız oyuncağı – erkek oyuncağı, kız renkleri – erkek renkleri, kadın meslekleri – erkek meslekleri gibi ayrım yapmamak ve eşyayı cinsiyetlere göre ayırmamakla başlar. Bunun bir örneği olarak; Kanada’da her sene 28 Şubat tarihinde zorbalıkla mücadele için herkes pembe giysiler giyer. Yani bu renklerin eşit olduğunu ve herkes için olduğunu gösteren çok güzel bir örnektir. Çocuklar bizlerden çok daha farkındalık sahibi bireyler, onlar doğdukları andan itibaren bir birey olarak hayata sorgulayıcı ve merakla bakarlar. Çocuklar için yapabileceğimiz en büyük şey onların düşüncelerini ve yollarını kendi yargılarımızla kapatmamak yani onları yargı duvarlarının ardına hapsetmemek. Bir öğretmen olarak eğitimcilerin bu konuda çok önemli rolleri olduğunu düşünüyorum. Çocuklar ile geçirdiğimiz her bir saniye hareket ve sözlerimize dikkat etmeli, onların eşitlik ve özgür düşüncelerine olanak sağlamalıyız. Hatta ailelerin yargılarına karşı çocuklara yol gösterici olmak ve onların çocukların zihinlerinde yarattığı duvarlarını yıkmalarına yardımcı olmalıyız.

İran’da olaylar hep oluyordu ama özellikle Mahsa Amini’nin öldürülmesinden sonra dünya çapında daha duyulur hale geldi. O zamanlar siz ne hissettiniz, ilk yaptığınız şey ne oldu ve ne gibi çalışmalarla devam ettiniz?

Mahsa Amini

Evet, İran’da hep olaylar ve kadın cinayetleri oluyordu. Ama Mahsa Amini olayı bambaşkaydı, yani sadece beni değil milyonlarca insanı oldukça derinden etkilemişti. Mahsa’nın öldürüldüğü hafta aynı zamanda benim doğum günümdü ama o zamanlar benim için çok zor ve en üzgün olduğum zamanlar olarak kalacak. Şunu söyleyebilirim ki, Mahsa’nın öldürülmesi İran’daki kadın devriminin doğuşuna sebep oldu. Artan baskılar ve Mahsa’nın öldürülmesi benim gibi insanların içindeki devrimci ruhu yeniden uyandırdı ve herkesin harekete geçmesini sağladı. Baskılar çok fazla ve halen sürüyor ama bizler de pes etmedik, halen mücadeleye devam ediyoruz.

Baskılardan bahsetmişken, sizce bunlar temel olarak nereden kaynaklanıyor ve sorunu çözmek için ülkede ne gibi hareketler yapılıyor? İran’daki kadın mücadelesinin geleceğini nasıl görüyorsunuz, umutlu musunuz?

Sorunun temel kaynağı gerici geleneksellik ve dinci diktatörlüğün birleşmesi sonucu oluşan baskıcı rejim diyebiliriz. Ancak bunların en temelinde her toplumda az çok bulunan ataerkil düşünce yapısı yatıyor. İşte bizim savaştığımız temel sorunlar bu. İran’da yıllardır süren hareketler hep vardı, bu küçük gruplar kendi çaplarında mücadele veriyorlardı. Ama bu son yılda farklı bir şeyler oldu ve yaşanan olaylar bizi bir araya getirdi. Birçok grup ve mücadele vermek isteyen insanlar, nerede olduğu fark etmeksizin, birbirlerine ulaştılar ve bir şeyler yapmak için kafa yormaya başladılar. Ben bile hiç bilmediğim yerlerden insanlarla tanışıp mücadele için onlara destek verdim. Günlerce toplantılar yaparak içerikler üretiyor ve sorunu çözmek için tartışırken bir kısmımız da İran sokaklarında sesimizi duyurmak için canından bile vazgeçebiliyordu. Biz aktivistler kendi aramızda ‘Rizomatik Devrim’ diye bir kavram oluşturduk. Çünkü bu hareket bir kök misali mesafe fark etmeden herkesi birbirine bağladı ve plana bile gerek kalmadan her an ayağa kalkmak için bizi güçlendirdi. Bu yüzden gericiler bizden çok korkuyorlar ve engellemek istiyorlar. Umut konusuna gelirsek, her zaman umutluyum, bütün aktivistlerin ortak özelliklerinden birisi umut değil mi zaten. Yani belki resmi olarak İran’da bir şeyler değişmedi ama halk arasında baskılardan duyulan korku kayboldu ve bunun daha bir başlangıç olduğunu söyleyebilirim.

Birçok konudan bahsettiğimiz keyifli bir sohbet oldu. Son olarak, hem İran’daki hem Türkiye’deki, kısaca Ortadoğu’da yaşayan ve hakları engellenen tüm kadınlar için bir mesajınız var mıdır?

Ortadoğu için şunu söyleyebilirim ki, İran’da kadın devriminin ayak sesleri çoktan duyulmaya başladı ve bu zamanla diğer ülkelerdeki hareketlerle birleşerek daha da güçlenecektir. Ben İran’daki kadın mücadelesinin Ortadoğu’daki Rönesans’ın başlangıcı olarak görüyorum. Çünkü hakları engellenen her bir kadın kendisi için ayağa kalktığında ve her bir birey ‘Din Diktatörlüğü’ne hayır dediğinde daha da güçleniyor ve özgür bir dünyaya daha çok yaklaşıyoruz. Belki hedeflerimize ulaşmak çok zaman alabilir ama bu sorun değil önemli olan güçlü ve sistematik adımlarla örgütlenerek ilerlemek. Sık sık Türkiye’de yaşanan kadın cinayetlerini de duyuyor ve üzülüyorum. Ama şunu söylemek isterim ki asla yalnız yürümeyeceksiniz. Daha çok konuşacak, birleşecek ve el ele zorluklarla mücadele edeceğiz. Hiç susmayacağız hep birbirimizin sesine ses vereceğiz. Özgürlük yolunda hepimiz yürüyen birer adımız, baskılara karşı duran Devrimci Kadınlarız. Kadın Yaşam Özgürlük!

Manşet

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img

SON HABERLER